Kopenhag ve Türkiye gerçekleri üzerine ...
 
 

Kopenhag ın Kaybetmesi bir seçenek olabilir mi?

Enerjiyi yakından takip edenler, Aralık ayında Kopenhag’da Kyoto protokolü sonrasının, yani 2012’den sonra karbon emisyonlarının sınırlandırılmasının, karbon vergilerinin nasıl şekilleneceğine dair bir zirvenin yapılacağını bilirler.

 

Aslında bizde medyada çok fazla yer almayan ve geçen sene TBMM’nin, ülke sanayisine ve rekabet gücüne etkilerini tartışmadan onayladığı Kyoto Protokolü de kamuoyunda çok fazla tartışılmadı. Gerek iktidar partisi, gerekse de muhalefet partileri Kyoto sonrası zaten üretimde sıkışmış bir ülke ekonomisinin nasıl bir hal alacağını yeterince tartışmadı. Tabi kamuoyu da başta ekonomik kriz olmak üzere suni gündemleri tartışmaktan Kyoto Protokolü arada gümledi gitti. Belki de Türkiye, maçın sonunda beraberliği oynayan futbol takımı gibi zaman kazanmak için gelen baskıları bertaraf etmek adına ve daha önemlisi bazı emisyon haklarının gönüllü de olsa paraya tahvil edebilmek adına ülkenin genel enerji stratejisi değerlendirilmeden bu adımı attı.

 

Hollanda’nın  Utrecht Universitesinde öğretim üyesi  Appy Sluijs  ve Henk Brinkhuis, Gert-Jan Reichart ile Hollanda Kraliyet Deniz Araştırmaları Enstitüsünden (NIOZ)  Stefan Schouten, Jaap Sinninghe Damsté ve California Santa Cruz Univesitesinden  James C. Zachos  Rice Universitesinden Gerald R. Dickens “Nature Geoscience” adlı bilim dergisinde yayımlayan bilimsel makalelerinde, 53,5 milyon yıl önce Kuzey Kutbu’nda tropikal iklimin hüküm sürdüğünü, sıcaklığın yaz aylarında 27 dereceye ulaştığını, bu nedenle bölgede palmiyelerin ve timsahların çok yaygın olduğunu, kış aylarında bile hava sıcaklığının ortalama 8 derecenin üzerinde olduğunu tespit etmişler. Bu makalede, volkanik patlamalar sonucu CO2 emisyonu ile sera etkisinin ortaya çıktığını ve yaklaşık 50 milyon yıl önce dünyada bir küresel ısınmanın yaşandığını ve ısının azami 2 derece arttığını tahmin etmişler. Bunu da okyanus dibinde yaptıkları bulgularla ispatlamışlar.

 

Tabii şimdi ironik bir düşünce, Cem Yılmaz yaklaşımı ile Adem ile Havva’nın 50 milyon yıl önce de Kyoto benzeri bir protokolün de o dönemde yapılmasını söyleyen şakacı insanlar çıkabilir. “ Zaten küresel ısınma dünyanın deviniminin bir sonucu ” diyenler de olabilir. Ya da “ Bunca yıl gelişmiş ülkeler dünyayı kirletti, halen de kirletmeye devam ediyor, peki gelişmekte olan bir ülke olarak benim başım kel mi ? “ diye soran da olabilir. 

 

Ya da “ Dünyamız elden gidiyor, kutuplardaki buzullar eriyor bir an önce önlem alalım, termik santrallere hayır, nükleere hayır, çözüm rüzgar ve güneş enerjisinde yenilenebilir enerjidedir  (ya da bazı yetkililerin deyimi ile yenilebilir enerji) ” diyenler olabilir.

 

Bizim yapmamız gereken uzun vadeli sanayi, sosyal, ekonomik politikaları da barındıracak uzun vadeli enerji politikalarıdır. Türkiye tartışmasız gerçekleri vardır.

1)Türkiye enerji ihtiyacı yoğun olan gelişmekte olan bir ülkedir.

2)Türkiye’de özellikle dolaylı vergilerden dolayı enerji pahalıdır.

3)Türkiye gelişmesini sürdürebilmek için üretimi teşvik etmesi gerekmektedir.

4)Türkiye küreselleşen ekonomi de rekabet avantajını sürdürebilmek ve yükseltebilmek için fiyat, kalite ve marka konularında rekabetçi olmalıdır.

5)Türkiye’de üretimde enerji girdisinin payı yüksektir.

6)Türkiye’nin yerel birincil enerji kaynakları kısıtlıdır.

7)Türkiye’nin kömür rezervlerindeki kömür kalitesi düşüktür.

8)Türkiye birincil enerjide arz emniyeti için yerel kaynaklar olmak üzere çeşitlendirmeye mutlaka gitmelidir.

9)Yenilebilir enerjinin (Hidroelektrik, rüzgar, güneş ve jeotermal) birçok alt sektörü şu anki birincil enerji fiyat seviyelerinde halen rekabetçi fiyat yapılarına sahip değildir.

10)Türkiye’de yetkililer kamuoyunu yanlış gündem maddeleri yaratarak yanlış yönlendirmektedirler. (Bkz. Fındıktan yenilebilir enerji)

 

Kyoto ve sonrasında Kopenhag’ı tartışırken mutlaka yerel kömür kaynaklarımızın devreye sokulması gerekliliğini unutmamamız lazım.  Türkiye’nin yenilenebilir enerji portföyü arttırılmalıdır. Ancak bunun için verilecek teşvikler, belli fiyatlardan alım garantileri ile değil “ Karbon Salınımı Vergileri ” ile yapılmalıdır. Yani atmosferi kirleten yakıtlara konulacak karbon vergileri ile göreceli olarak yenilenebilir enerjiye teşvikler sağlanabilir. Ayrıca akaryakıt ürünlerinde, doğalgaz ve kömür gibi birincil enerji kaynaklarının vergi yapısının yeniden değerlendirilmesinde ve ÖTV benzeri vergiler yerine Karbon salınımı vergilerinin atmosferi kirletme derecesine göre belirlenmesinde fayda bulunmaktadır.

 

Kyoto veya benzeri uluslararası sözleşmelerle özellikle elektrik üretimindeki birincil enerji kaynaklarına gelecek sınırlamalar enerji de arz güvenliğini de daha fazla sıkıntıya sokacaktır. Bugün belki Türkiye’de münferit yenilenebilir projeler için gönüllü de olsa karbon salınımı hakkını devretmek cazip olabilir ancak uzun vade de kendimizi cendereye sokabiliriz.

 

Bununla birlikte, Kopenhag öncesi dünya kamuoyunun, özellikle enerji sektörünün temsilcilerinin 2010 sonrasını objektif zeminlerde tartışmasında fayda bulunmaktadır. Kopenhag öncesinde;

•Gelişmiş ülkelerin sera gazlarını azaltılması konusunda ne kadar arzulu olduğu görülmeli ve ispatlanmalıdır.

•Çin ve Hindistan’ın önümüzdeki dönemde büyüyen ekonomilerinde sera gazlarının azaltılmasına verecekleri ciddi katkılar ortaya konulmalıdır.

•Gelişmekte olan ülkelerin sanayilerinin 2012 sonrasında nasıl etkileneceği tartışılmalı ve gelişmiş ülkelerin buna finansal katkılarının neler olabileceği ortaya konulmalı ve ciddi katkılarının sağlanması için Dünya Bankası, IMF gibi kuruluşların finansal fonları belirlenmelidir.

•Karbon ticaretinin özellikle gelişmekte olan ülkelere fayda sağlaması hedeflenmelidir.

Yoksa Kopenhag’da ölü doğar ve baştan kaybetmeye mahkum olur.
Bunun için de Sayın Başbakanın Washington ziyaretinde Obama ile görüşmesinde Kopenhag’ın ölü doğmaması için ABD’nin aktif, objektif ve kendisinin de içinde yer alacağı adımları atması için konuyu gündeme getirip ikna etmesinin faydası olabilir.

www.haber3.com / 03.11.2009

 
 SON 15 HABER
Solarex İstanbul | Güneş Enerjisi ve Teknolojileri Fuarı 2018 ...
Türkiye’nin ilk yüzer güneş enerji santralı, Yüzen Enerji ...
Kayseri Şeker Güneş Enerji Santrali Yatırımlarına Devam Ediyor ...
Güneş Enerjili Telefon Şarjı & Wi-Fi ...
Türk yatırımcılara çağrı, Türkiye gelsin burada bir şehir verelim hemen elektriğini üretmeye başlasın ...
Elektrik üretimi ekimde yüzde 7,4 arttı ...
BP güneş yatırımlarına Lightsource ile geri dönüyor ...
Güneş Enerjili Aşı / İlaç Dolabı ve Takibi ...
Türkiye nin GES gücü artıyor ...
En büyük çatı üstü ince film GES i Türkiye de ...
Rüzgar ve güneş enerjisinin bir arada kullanılacağı  hibrit enerji santrali için ...

Güneş enerjili akıllı pencereler enerji ihtiyacının önemli bir kısmını karşılayabilir ...

Fransa rüzgarda 12 GW ı, güneşte 7,5 GW ı aştı ...
OSB LERE GÜNEŞ DOĞDU ...
Elektrikli araç şarj istasyonu kurmak için lisans gerekmeyecek ...
 
 
 
Anasayfa
Hakkımızda
Ürünler & Hizmetler
Danışmanlık
Mühendislik
Proje Geliştirme
Uygulama
İşletme - Bakım
Genel Bilgiler
SSS / Sıkça Sorulan Sorular
Dosya / Makale / Sunum
PV Fabrikası Yatırım Danışmanlığı
Hangi Panel / Teknoloji Seçimi
Feed in Tariff / FIT nedir ?
Emisyon Ticareti - Karbon Borsası
1 MW altı Keşif ve Proje Geliştirme
Yasal Uyarı
Linkler
İletişim
 
 
 
Mail listemize kaydolun.
Ad Soyad:
Email: